Bugün akıllı telefonumu kurcalarken başıma çok acayip bir
şey geldi sevgili okur. Abim madden zengin ve abiliği pahalı oyuncak almak
zanneden biri olduğu için bana az kullanılmış bir iphone 5 hediye etti. Ben de
yaklaşık 5 senedir uzaktan izlediğim bu akıllı telefonlardan biriyle başbaşa
kalmış bulundum. Başlarda fazla konuşmadık, merhaba merhabalaştık sadece. O biri
aramışsa söylüyordu, ben de kısa bir teşekkür edasında onu hemen cebime
koyuyordum. Henüz bu telefonu masaya koyma kültürünü bile edinmemiştim. Eski
tuşlu telefonumdan gizliden gizliye utanıyor muydum neydim?
Eski telefonum aptaldı belki evet, ama mutluyduk beraber. İhtiyaçları
çok azdı (haftada bir şarj ediyordum) ve hayvanlar gibi sevişiyorduk (tuşlu
telefonla mesaj yazmanın çile olduğunu söyleyen, kadim güçler tarafından
gönderilmiş kitapları okuyan, okurlarımız bilir. Teknolojinin orta çağı diye
geçen, 160 karakter başına 2 kontör cezalandırılan bu nesil, teknolojiyi övmeyi
kendisine bir borç bilir). Bu yeni telefon ise sanki victoria’s secret
mankeniymişçesine izlenilmeyi arzu ediyor, ufak okşayışlarla ruhu şaad olsun
istiyordu.
Kadim dostlarımdan birine başvurdum. Kendisi yaklaşık 4
senedir bu ve benzeri telefonlarla çıkmış, ayrılmış veya onları kırmıştır. Bu serüven
dolu geçmişinden edindiği tecrübelerle, telefonumla aramdaki soğukluğu aşmada bana
yardımcı olması için kendisini ikna ettim. Bana bir takım çok güzel aplikasyonlar
yükletti. Tinder adındaki bir tanesi: yakınınızda bulunan ve tanımadığınız
kadınları anonim olarak beğenmenizi sağlıyor, onlar da sizi beğenirse aranızda
bir chat başlatıyor. Get down adındaki bir ötekisiyse: facebook’tan
tanıdığınız, buluşmak ve sevişmek istediğiniz insanları yine anonim olarak
belirtmenizi sağlıyor ve yine karşılık alırsanız ikinize birden “hadi sevişin”
diye mesaj atıyor. Devletin “3 çocuk” adındaki bir uygulamasını ise pas geçtik.
İnsan arada bir canı sıkıldıkça bakıyor ve insanın sanki bir
top model defilesinde jüriymişçesine seçicileşmesine neden oluyor. Sanki seçtikleri
kadınlar tarih boyunca “dünyanın en güzel genleri” olarak anılacak. Böyle bir
ciddiyete bürünmek içinse insan ister istemez o kadını ne kadar arzuladığını
ölçerek bu işe giriyor. Zamanlamanın manidar olduğu bir şekilde, erkeklik
organımı (yerini düzeltmek gibi masumane bir niyetle) okşarken pek de bilinçli
olmadan bir yandan bu uygulamalara bir göz atıyorum. Arzularımı ölçmeye yarayan
organımın ufak ufak kanlandığına şahit olmak beni şaşırtıyor. Bu güzellik
yarışması jürisi işimi daha bir ciddiyetle yapmaya başlıyorum. Daha şiddetli
bir şekilde arzularımı ölçmek için hızla masturbasyonun kapılarını aralıyorum.
Çiftleşme arzusuyla yanıp tutuşan hormonlarım işini doğru düzgün yaparken bir
anda korkuyla sarsılıyorum (!). Ya bir yerde gizli kamera varsa? Gerçekten varsa ve
karanlık güçler tarafından bana şantaj yapılacaksa bu konuda, tez elden
yapsınlar. Yıllar sonra ben unutmuşken değil, bu utancı hala taşıyorken
yapsınlar.
Efendim iki saniye düşünün, bu pozisyonda sizi izliyor
dünya. Bana “sen de ne hayvamışsın arkadaş” demeyi bitirdiyseniz, samimi bir
şekilde bu pozisyonda düşünün kendinizi. İçinizde barındırdığınız bu hayvanla
ne kadar barışık olduğunuzla ters orantılı olarak utanacaksınız. Ama inanın ben
bu durumdan utanmayacak insan evladı bilmiyorum. Cinselliğimizi özgürce
yaşayamamıza sebep olanlara lanet olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder