23 Temmuz 2014 Çarşamba

Merhaba Sağ Beyin, Sol Beyin Sana Saygılarını Sunuyor

Aradan 10 hafta geçti ve tekrar karşındayım sevgilim.

Uzun zamandır buraya bir şeyler yazmamamın bazı sebepleri var.

Bunlardan birincisi hala üşengeç bir piç olmam. Bu bir anlamda iyi bir şey; çünkü buraya kalite kokan şeyler yazmak istiyorum ama buna üşeniyorum.

Bugün aslında güzel, kurgusal, hayal kurduran şeyler yazmak için oturdum sana ama yine içimde kendimi anlatmak isteyen tarafım baskın geldi. Kendimle ilgili düşündüğüm şeyleri belki sen de düşünmüşsündür, belki beraber bir tümevarım yaparız ha ne dersin?

İkincisi, benim derin duygu değişimlerimi ve bu değişimin oluşturduğu karmaşık düşünceleri artık sadece kendimle paylaşmaya başladım. Bir nevi kendimin kişisel gelişim uzmanı oldum. Ama kendim hakkımda çok genel bir şeyi seninle paylaşacağım. Son iki yıl için doğru, belki biraz daha doğruluğunu koruyacak. Belki de yazarak atacağım bazı şeyleri. Bunu zaman gösterecek.

Yazı bittikten sonra gelen edit: Çok uzun ve çok kişisel oldu. Kendinizden bir şeyler bulma ihtimaliniz nedir inanın hiç bilmiyorum ama sıkılabilirsiniz baştan uyarayım.


"Bak bebeğim sana denizin dibi geyiğini tekrarlıyorum. Ne kadar klişe di mi?"


Bugün felsefeci arkadaşımla Hume okuması yaptık. A Treatise of Human Nature eserinin girişi: Of the Origin of our Ideas. Düşünce (Idea) ve edinim (Impression) arasında bir ayrım yapıyor. Burada edinimler için tüm hissettiklerimizi dahil edebiliriz diyor; tutku, duyularımızla algıladıklarımız, sempati vs. kısacası duyularımızla algıladığımız her şey (ve dolaylı olarak kompleks olanları, özlemek gibi). Düşünceler de nispeten bunlardan arınmış, düşünme eylemiyle yaptığımız şeyler. Daha matematik, daha mantıksal. Adamın iddiasına göre her basit düşünce basit bir edinimden doğmuştur. Yani kompleks edinimler (yüksek dozda adrenalin gibi, veya aşık olmak gibi) beraberinde kompleks düşünceler getiriyor. Emin olun zeki olmak sadece düşünmek değil. Bu kompleks düşünceleri duyabilmek bile bir zeka göstergesidir. Ben kompleks şeyler bile yaşayamadım henüz, bırakın düşündürdüklerini.

Yıllarca sol beyniyle yaşamak zorunda kalmış (mühendislik okuyarak mesela) biri olarak karmaşık duygular hiç bana göre değil ama yavaş yavaş oralara adım atıyorum. Daha matematik, daha mantıksal yere kaçıyorum baş edemeyince. Daha duygusal yoğunluklara o kadar da alışık değilim. Henüz bende oluşturdukları düşünceleri göremiyorum. Yaşadığım şeylerin oluşturduğu karmaşık düşüncelere geçemiyorum hemen. Önce, adeta bir bilim adamı gibi direk yaşadığım şeyleri tanımlayarak, onu isimlendirerek ve özetleyerek rahatlıyorum. Sağ beynimi bu şekilde evcilleştirmeye çalışıyorum. Ancak bildiğin üzere sanatla ucundan ilgilenen biri olarak o tarafımı çok besleyip büyüttüm ve bu evcilleştirme süreci sol beynimi zorlamaya başladı.

Yıllar evvel hastalıklı nasıl olsa diye sağ beynime ve onun yarattığı enerjiye küçücük ve eski bir kulübe yeter demişim. Yıllarca da yetmiş aslında. Haksız değilmişim. Ama artık yetmiyor.

...

Sağ beyin sol beyin analojisine devam edeceğim anlaşılan. Bu yüzden çok geçmeden açıklayayım. Bu kendi kendime koyduğum bir kısayol aslında. Anlamı ne kadar karşılıyor emin değilim ama ben kendimi ikiye ayırırken bunu kullanıyorum. Ben yeterli buluyorum. Öncelikle bilimsel tanımında (evet ingilizce bilenleri kayırıyorum) "beynin sağ tarafı şu işe yarar, beynin sol tarafı bu işe yarar diye bir ayrım yoktur. İkisi de ortak çalışır" demiş. Burada da popüler psikolojinin insanları gaza getirmesine içerlemiş. Zaten çok sikimizde değil beynin hangi tarafının işe gönül verdiği. Sağ beyinlilik ve sol beyinlilik kavramını kullanırken fizyolojik kaygılara girmeyeceğiz. Sadece insan davranışını özetlemek için yine 1'ler ve 0'lar sığlığında insanlar ikiye ayrılır diyeceğiz ve bunu "grileri görmekten acizsiniz" diyen insanlardan dayak yeme pahasına yapacağız.

Bilimsel kaygılardan arındığımıza göre kısaca şuradan sağ beyin sol beyini özetleyen maddelere bakabilirsiniz. Benim gibi üşengeç insanlar için yazayım (gerçi benim gibi üşengeç insanlar burada yazılanlardan bihaberdir ya o da yaman paradoks. Neyse.)

Sağ beyin daha çok anlatımsal ve yaratıcı işlerde işe yarıyor.

Sol beyin ise mantık, dil, analitik düşünce işlerine yarıyor.

Mercedes sağolsun. Alman disiplini işte, adamlar yapıyor.


Sağ beyin sol beyin tanımında yapılan ayrımlara net bir şekilde sadık kalmayacağım. Benim için ne ifade ettikleriyle devam edeceğim. "A-ama. Ama..." deme yanlışımı görürsen.

...

Gerçekten de sol beyin bana yetiyordu. Matematiğe doğal bir yatkınlığım vardı ve okul hayatımda (en azından üniversiteye kadar) beni taşıyan bir özelliğimdi. Çocukken hatırlıyorum canım sıkıldığında (pek oyuncağımın olmadığını ve fakir olduğumuzu itiraf etmeliyim) sayılarla oynayarak vakit geçiriyordum. Ne bileyim onlara 4 işlem yapıyordum. 4 haneli iki tane random sayı atayıp kafamda onları çarpmaya çalışarak güzel vakit geçiriyordum. Bundan da hiç sıkılmıyordum. Velhasıl kelam bu özelliğim benim duygusal gelişmemi çok baltalamış, şimdi düşününce farkediyorum.

Lise ve üniversitede bol bol kitap okudum. Son iki senedir bu işe özel bir zaman ayıramadığım için hüzünlüyüm. Ama kitap okuyarak aslında sağ beynime vakit ayırmışım. İyi de olmuş, herkese kitap okumasını tavsiye ederim. Film izlemekten çok daha güzel. İnsanın hayatına her sene en az bir kitap çıkmalı kendisini okutan. O kitap kendini biliyor. O kitap kendini okutuyor.

Neyse. Bu sol beyin hegemonyası yüzünden duygusal gelişimim çok baltalandı. Kızlarla ilişki kurmaya çalışırken özellikle sol beyin ipleri eline aldığı için inanılmaz saçmaladım (Buna örnek olabilecek güzel bir kısa film). Sağ beyin çok gelişmediği için yoğun duygusallıkla çok iyi başedemedi. Kötü tecrübelere girip şimdi modumu düşürmek istemiyorum.

"Balcıları çaldırmam iyi oldu yoksa bala param yetmeyebilirdi"


Son iki senedir komedyenlikle ilgileniyorum. Ve olayın duygusal boyutu gerçekten çok önemli. "Ya n'olcak ya iki espri yazarsın, seyirciye laf sokarsın. Yarına Cem Yılmaz tebrik eder" şeklinde yaklaşan tüm komedyen adaylarının baştan düşünmesi gerekir. Bir kere özel bir şey yapmaya çalışıyorsunuz ve bu işin sonunda rockstar olmayacaksınız. Sizin tek bir göreviniz var, o da insanları eğlendirmek. Seyircilere, sizi yargılayan bir takım yabancılardan ziyade, sohbet etmeye çalıştığınız olası arkadaşlarınız olarak bakmanız gerekir. Bu da işe duygusal bir yatırım gerektiriyor.

Bu yatırım vesilesiyle sağ beynimi iyice tanımış oldum. Arada bir onun kıvraklığından faydalandım, sosyal ortamlarda ona danışarak davranmaya başladım. Lakin bugüne kadar hakettiği saygıyı göstermemişim hiç. Hiçbir zaman tamamen kontrolü ona bırakmamışım. Yoğun duygular yaşamaya alışığım aslında ama hep sol beynime danıştım ne yapmalıyız bundan sonra diye. Hep yaşadığım şeylerin neye karşılık geldiğini kelimelerle özetlemeye çalıştım. Bu yazı da aslında sol beynin yine bir şeyleri özetlemeye çalışmasıdır.

Peki hiç kelime kullanmamak da doğru mu? Özel biri bana şuna yakın bir cümle söyledi "Ne bileyim o yıllar yaşadığım o güzel ve özel duygunun ne olduğunu? Duygularımı hiç kelimelere dökemedim, hep duygular olarak kaldılar. Ne bileyim. İfade etmek zor. Ne bileyim. Belki de bu yüzden duygu olarak kalacaklar benim için." Belki doğru yanlış yok. Belki de hiç kelime kullanmadan yaşamalısın bazı şeyleri. Deneyeceğim; vapurda dümdüz denize bakacağım cümle kurmadan. Gökyüzüne bakacağım sadece nefes alarak. Bir daha lunapark'a gittiğimde sallantılı bir oyuncaktan sonra "adrenalin" demeyeceğim. Artık sana da vakit ayıracağım sağ beyin. Bu huysuz bir sol beyin manifestosu.

Sağ beyin, sol beyin artık bir abin gibi değil, bir eşitin gibi davranacak sana. Beraber karar alacaksınız. Size güveniyorum. Kavga etmeyin lütfen. Siz kavga ettikçe ben şizofrene bağlıyorum.

Başlıktan da anlaşılacağı gibi bu sağ beyini resmen tanıdığımı gösteren bir yazıdır. O köhne kulübeyi atarak aynı evde yaşamanın vakti geldi. Yıllarca az saygı gören taraf olarak agresif davranmakta haklısın. Yıllarca sana yaptığım bu eziyetten dolayı n'olur beni affet. Ama şartlar bunu gerektirdi biliyorsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder