Dizi piyasasının sessiz kahramanlarıyla, figüranlarla, iki
set arası sigara molasındayız. Figürlerden biri “Anlatılanları anlamıyor rolünü
nasıl yaptım ama?” diye sordu. “İnsanın kendini oynaması gerçekten çok zor”
dedim çocuğa. Apışıp kaldı. Beni haklı çıkardı yani.
Figüranlığın sonu yok. Gerçek hayatta yapmayacağın işleri
yaptırıyorlar sana. Normalde bir işçinin yevmiyesi 50 lira. Koy bir kamera,
“Kardeşim sen bugün işçiyi oynayacaksın, rol icabı şuraları vidala” de, 30
liraya aynı işi yaptırabiliyorsun. Şaka gibi ama gerçek. Ucuz işçiden daha
ucuz. Bir çok insan da bunu yapmaya meyilli, çünkü gün gelecek ve ‘biri onları
keşfedecek.’ Kameraya daha yakın durursa ünlülüğe bir adım daha yaklaşacağını
zanneden insanlarla dolu ortalık.
Ben mi? Ben işin eğlencesindeyim. Bir bar sahnesi çekimi
olur, kızlarla tanışırım, olaylar gelişir. Bunun peşindeyim. Gerçek bara
gittiğimde kızlarla tanışamıyorum çünkü. Ama insanın her istediği olmuyor bu
hayatta. Şansıma Osmanlı dizisi denk geldi. Full erkek. Bir haremağası rolü
verselerdi bari. Ola ola yeniçeri olduk. Durup dururken askere gitmiş oldum
yani. Ya bari yönetmen kadın olsaydı. Libidom sayesinde kendimi gösterirdim
belki. Ünlülük hayalleri beni de sarıyor. Yolda insanlar durduracak “Aaa bu
Muhteşem Yüzyıl’ın 120.bölümünün 52. dakikasının 17.saniyesinde görünen
yeniçeri değil mi? Merhaba, çok güzel koşmuştunuz o bölüm. Sanatçı olmak nasıl
bir his?” Bu tarz sorular soracaklar bana.
Derken Kenan İmirzalıoğlu’yla kaynaşmaya çalışan set
çaycısına takılıyor gözlerim. “Abi ne güzel bağırdın be adama, keh keh” diyor.
Adamın senaryo gereği yaptığı kabadayılığı övüyor. Defalarca aynı sahneyi
çekmeye çalışıyoruz. Bunun bir rol olduğunu anlayacak süresi boldu aslında. Ben
Kenanımın yerinde olsam (samimiyete gel) basardım tokadı “Rol yapıyorum lan!
‘Heeyt’ diye bağır yazıyor senaryoda. Ya ne yapacağıdım” diye bağırırdım. Gerçi
bu yalaka çaycı yine de överdi “Abi gene güzel bağırdın” diyerekten. Figüranlık
da yapıyor çaycı, ama yine çaycıyı oynuyor. Ünlülük onu bozmuyor yani.
Sigaramı karizma bir şekilde fırlatarak bunların yanına
gidiyorum. Çaycıyı safdışı bırakarak Kenan’ın koluna giriyorum.
- Seni çok darlıyorlar be haceliz... Al yak bir
tane. Diye pakedi uzatıyorum.
- Yok ben kullanmıyorum sağol.
- Ya bu senin sevdiğinden. Komikli sigara,
dalga, gogo, cey
- Ne?!?
- Yav CD işte. Sen öyle demişsin polis raporlarına
göre. “Abi CD getir” gibisinden.
- Vallaha mı? Fişekle bakali.
- Ulan iki saniyede jargonun değişti ha. Ne
adamsın... Şşt, tamam çok körükledin
Böyle böyle placebo etkisiyle kafaladım Kenan’ı. Ben buna
bir dayı taklidi yaptım “Yeğeeeeen” diyerekten. Adam resmen gülme krizine
girdi. “Yapma oğlum, sahnem var” falan demeye başladı artık. Resmen benim
insafıma kaldı herif. Daha Stv’de oynamış mı onu soracaktım. Ama “Tamam lan,
hadi git oyna sahneni” diyerek sırtına vurdum. Oğlumu gerdeğe yolluyormuşum
gibi hissettim. Set çaycısının yanına gittim. “Ver bir çay” diye nispet yaptım
emir verme tonunda. Hasetten çatladı resmen. Tabii lan, çayla oyuncu mu
kandırılır?
Sonra Kenan’dan çatlak bir ses geldi “Heeeeeeytehehhehheh.”