İspanya’da bir başka efsanin daha peşinden koştum.
Söylentiler doğruysa şimdiki maymunlardan biri insan olmuş ve bunu eski bir
kent olan Toledo’nun eteklerinde küçük bir mahzende esir tutuyorlarmış.
Dünyanın bağnazlıkla yönetilmesini kötü kalplerinin derinliklerinden isteyen
dış mihraklar bu işin üzerinde olmalıydı, he, bir de kadim güçler.
Toledo inanılmaz turistik, küçük bir kasaba. Her gün
binlerce dış mihrak şehri ziyaret edip milyonlarca kopyası olmasına rağmen bu
şehrin fotoğraflarını çekmeye devam ediyor. Evrim ve din çatışmasına son
getirecek böylesine önemli bir gelişmeyi korumak için seçilecek bir yere
benzemiyor açıkçası. Ben de biraz şehri gezindikten, yerel yemeklerden ve
şaraptan tattıktan sonra dünyayı değiştirecek araştırmama devam edebilirim diye
düşünüyorum. Geyik etinden şahane bir yahni yedikten sonra keyifle biraz
kitabımı okuyorum. Yemeğimi yedikten sonra söz konusu mahzene doğru
yollanıyorum.
Şehrin arkasında yeşil bir yol dizayn edilmiş, turistlerden
uzak doğayla iç içe ve sadece benimki gibi detaylı bir haritaya ve kartal gibi
keskin gözlere sahip insanlar bu gizli mahzenin yerini bulabilir. Mahzenin
kapısında “Dur yabancı! Buraya gelmek için türlü çileler atlattığının
farkındayız. (Yok artık!) Son bir sınav daha kaldı. İçeride aradığın ganimeti
korumakla görevli iki kişi ve önlerinde durdukları iki kapı var. Bir kapı seni
ölüme götürecek tehlikelerle dolu, ötekiyse seni aradığın şeye götürecek
yollarla. Biri sürekli yalan söyleyen, diğeri sürekli doğru söyleyen iki
kardeşe doğru kapıyı anlamak için sorabilecek sadece bir sorun var. Hadi
rasgele” yazıyor. Bu çok eski bir mantık sorusu ve sanırım cevabı biliyorum.
İçeri girdiğimde tam da kağıtta yazıldığı gibi bir
manzarayla karşılaşıyorum. “N’aber?” diyorum ikisine birden. Şaşkınlıkla
bakıyorlar. Hangisine sorduğumu anlamadılar ve bu sayede bir tane soru hakkımı
harcamamış oldum. “Memleket neresi?” diye sordum bir tanesine. Yine anlamaz
anlamaz baktı suratıma, sanırım Türkçe bilmiyorlar. Oysaki stv’den öğrendiğimiz
kadarıyla dış mihraklar nereden geldiği belli olmayan bir aksanla da olsa
Türkçe biliyor olmalıydı. Hemen seyahat defterime not aldım bunu. Şimdi
İngilizce sorsam, onu da çok bilmiyor bu İspanyollar. Neyse, yanaştım bir
tanesine “Lan, maymun nerede?” diye sordum. “Ebenin amında” diye cevap verdi.
Heeh, hem yalancı hem küfürbaz olanını bulmuştum. “Lan oğlum hangi kapıda demek
istiyorum” dedim. “Yenikapıda. Oldu mu?” diye bir de dalga geçti pezevenk.
Yalan söylemenin sınırı yok zannediyorsun demek he. Dur şununla biraz
eğleneyim. “Seni benden başka siken oldu mu?” diye sordum. Apışıp kaldı keriz. “Kardeşim
kapıyla ilgili soru soracaksan sor, uğraştırma bizi.” Diye atarlandı. Sorduk da
insani cevap mı aldık kardeşim? Aynısını bir de doğrucuya sordum “Bu soruya
cevap vermek istemiyorum” dedi. Bu da cevap bulamadı ama akıllı çocukmuş bak. “Kardeşine
onu benden başkasının sikip sikmediğini sorsam ne cevap verir?” diye sordum
doğrucuya. “Gerçekten bilmiyorum” diye cevap verdi. “Ulan az önce verdiği
cevabı duymadın mı?” diye sordum. “Duydum” diye cevap verdi. “Ee?” dedim. “Ne
ee?” diye cevap verdi. Bu adam doğrucu olduğu kadar gerizekalıydı. Tamam
dürüstlük önemli bir erdem ama aptal insanlarla vakit kaybedemem. Yalancıyla
ortak bir dili konuştuğumuzdan eminim. Onun yanına gidiyorum. “Baboli, al şu
yüzlüğü... Nasıl yüzün güldü Allahsız seni, hehe. Şimdi bana maymunun nerede
olmadığını söyle, buna söyleyebileceğin tek yalan var, o da doğru olan. Heh,
heh.” Diye kendi zekamı takdir ediyorum.
“Yalan söylemeyi çok küçümsemişssin dostum. Sorduğun soruyu
duyamadım ve soru hakkın doldu, hadi ikile bakali” diye beni ters köşeye
yatırdı namıssız. Böylece bir sırrın perdesini daha aralayamamış oldum.