25 Kasım 2013 Pazartesi

Amatör Komedyenin "Devlet Bize Bakmıyor" Çağrısı

Şu sıralar sıkı takipçilerimin de bildiği üzere ben şu anda komedyenlik mesleğini yapmaya çalışan biriyim. Son 10 ay içinde sadece 5 kere sahneye çıktım ve henüz ne düzenli bir sahnem, ne de bu işten para kazanmışlığım var. Ekşisözlükte komedyen başlığına yazılmış tüm entrylere katılıyorum ve burada söylediklerim o entrylere ılımlı yaklaşan insanlara daha mantıklı gelecektir. Komedyenliğin ne olduğunu çok net bir şekilde anlatan şu entry'ye özellikle baktıktan sonra devam edelim.

Şimdi, üstteki entryler, naçizane blog'umda paylaştığım tecrübelerim, ve birazdan okuyacağınız düşüncelerim eşliğinde, bu mesleğin toplumsal bir baltalamaya uğradığını göreceksiniz. Benim bir güldürü izlemek için gelmiş, biletinin ücretinin karşılığını almak isteyen insanlarla bir derdim yok. Onlar izlediği komedyeni itin götüne sokabilirler. Bunun da bir meslek olduğunu ve sadece çok istemekle elde edilemeyeceğini biliyorum. Şikayetim, tüm sahne sanatlarına karşı kuru kalabalık oluşturan diğer insanları hedefliyor.
Hava durumunu mu sunuyor,
Coğrafya dönem ödevini mi belli değil

Bu diğer insanları siz de çok yerde gördünüz, özellikle konserlerde. Konsere müzik zevki için değil, konseri yapanlar çoğunluk tarafından sevildiği için giden insanlar bunlar. Çevresinde kaliteli olduğunu düşündüğü insanların sevdiği şeyleri seversem (tabii ki zorla güzellik olmadığı için, seviyormuş gibi davrandığında) onlar gibi klas olurum derdiyle veyahut onlar tarafından kabul edilmek derdiyle seven insanlardan bahsediyorum. Bu insanları özel yapan, çok kalabalık olmaları. Her yerdeler, gerçekten, sadece türkiye değil. Zaten serdar ortaç, demet akalın vb. insanlar kısır döngüye girmiş ünlülüklerini bu insanlara borçlular. Dediğim insanı bir sonraki gideceğiniz konserde, konserin %80'ini konserin videosunu/fotoğrafını çekerek, tweet atarak, mention atarak, (twitter oluşumunun ingilizce açlığımızı gidermek için oluşturulduğundan kıllanıyorum) durum güncellemesi yaparak vs. geçireceği için, telefonunun ışığı sayesinde net bir şekilde göreceksiniz zaten. Stand-up'a daha katılımcı olarak çok el atamadılar, çünkü çok ünlü yok, ünlü yoksa paylaşamayacak, o halde ne anlamı var di mi amk?

Kuru kalabalığa: mizah anlayışına sahip olmak daha zeki olduğunuz, daha klas insanlar olduğunuz anlamına gelmiyor. O yüzden (sahnede) güldürmekle ilgilenen (burada yazar, bu kelimeyi "ilgi duyan" anlamında kullanmıştır. "Yapmak isteyenler" şeklinde algılanırsa yazar (burada yazar, bu kelimeyi "bu yazıyı yazan kimse" anlamında kullanmış, bir yazar olduğunu iddia (burada yazar, mizahı parantez içinde aradığı için acınasıdır (çünkü dipnot kültürü olmayan bir öküzdür (öküzdür ama, parantez takip mekanizmanıza pratik yaptırarak matematikte başarılı olmanızı istemektedir))) etmemektedir) size küsecektir) insanlar değilseniz bu sektörle ilgilenenleri sizin yapamayacağınız (çünkü ilgilenmiyorsunuz) bir işle ilgilendiği için rakip olarak görmenize gerek yok. Yukarıda belirttiğim gibi kuru kalabalık yapan insanlardan olsanız dahi sahneyi beğenmediğinizde,  "bu adam ne cüretle komedyen olmaya çalışıyor, daha bizi güldürmedi bile" eleştirileriniz
Bu da kuru zannedip ıslata ıslata dövdükleri kalabalık.
Adeta "Hadi şunları biberleyelim"
cuk diye yerine oturur. Çünkü haklısınızdır. Dünyanın en basit, ama en vurucu eleştirisi olur hatta. Resmen taşı gediğine koymak olur. göt gibi bırakmak, çift vurup tek saymak olur. "Bence şunu yanlış yapıyorsun..." şeklindeki eleştiriler daha yapıcıdır, bize eleştiriyi sevdirir. Başına "bence" koymak tercihe bağlı olduğu gibi, eleştirinizin tavsiye veya ahkam kesme şeklinde yorumlanmasını engelleyecektir. "Komedyen=Cem Yılmaz" sanan insanlar yüzünden herkes komedyenliğin ne olduğunu bildiğini sanmaktadır ve yine Cem Yılmaz'ın da dediği gibi "Bin kere aynı şeyi deneyip, farklı sonuçlar beklemek aptallıktır." Yok lan einstein'dı bu sanki. Lafın kendisinden de emin değilim, ama doctor who'nun da dediği gibi "What's the use of a good quotation if
you can't change it?"

Herkese: "Madem bu kuru kalabalıktan olunca da eleştirmeye hakkımız var, o halde neden böyle bir ayrım yaptın?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Aferin, ayrımcılığa karşısın. Çünkü bu insan grubu, sivilde sana gülmediğinde, (her daim komik olmanın bir komedyen özelliği olduğunu düşünmesinden dolayı) komedyen kriterlerine uymadığın, dolayısıyla ünlü olamayacağını (kaliteli insanların takip etmeyeceğini) düşünürler. Ahkam kesme boyutuna gelen eleştirilerle daha sahneye çıkmamış bazı amatörlerin önüne taş koymuş, onları baltalamışlar, yetim hakkı yemişlerdir. Çünkü direk insanları hedef alan ve insanların önemli olduğu bu mesleği, benim gibi doğru yapmak isteyenler, eleştirileri çok ciddiye alıp bu iş için uygun olmadıklarını düşünmeye eğilim gösterirler. Bu iş için uygun olmadığını erkenden düşündüren bu çok sayıda sert eleştiri kişinin sahne performansını etkileyerek bir çok amatör komedyenin suratına "erken boşalan erkeğin kadın
Bu adam niye çok sevildi lan peki? Zeki olduğu için mi?
(Hehehe, laf esprisi candır)
önündeki mahcubiyeti" ifadesini yerleştirerek seyirciyi de "Ben bu adama mı verdim?" durumuna sokar. Bu başarısızlığın katlanarak artması demektir. (Zaten sahneyi hep sekse benzetmişimdir. ikisinden de keyif alıyorsan, sürekli gidip gelmekten yorulmazsın. (Kassam cumshot'ı bile bir şeylere benzetebilirim. Ama ne gerek var?) Peki bu kuru kalabalığın yaptığı ne? Paylaşmak için "heyecan yapmak ve aceleci davranmak" da bir erken boşalmak değil mi? Tabii ki sevdiğin şeyi paylaşacaksın, ama bu sevdiğin şeyi yaşamanı baltalıyorsa orada bir problem var demektir. Sevdiğin şeyi yapmanın senin için anlamı yoksa, yani böyle bir insan olmaya kasıyorsan, ya seksi sevmiyorsundur (yani üremek istemiyorsun, aslında çok şahane bir haber ama highly unlikely) ya da olaya porno inceliğinde bakıyorsundur (incelik=sıfır).)

Burada kurunun yanındaki yaş kabilesinden, bu iş üzerine kafa patlatmış (çok zekiyse kafa patlatmadan), fikir sahibi olmuş insanları tenzih ediyorum. Arkadaşlar, bu işin kitabı vardı da nazi almanyası mı yaktı? Orada "eleştirinin atmasyon olup olmadığını anlamak da komedyenin işidir" diye bir ibare vardı da ben bunları söyleyerek ulu komedi tanrısına karşı büyük bir günah mı işliyorum acaba?

Tek isteğim bu kuru kalabalığın anlayamadığı (çünkü ilgilenmediği (tekrar ediyorum, çünkü zekaya hakaret olarak algılanabileceği için ve bu (anlayamamak) da hakaretlerin en büyüğü ya (niye öyleyse amk). öyle bir hakaret olmadığını bilin diye)) ve sevmediği (çünkü sevse, ilgilenirdi, ve anlardı. empati diyorum lan işte. bu üçünün güzel bir kombinasyonuyla empatiyi öğrenebilirsin) alanları kurcalamaması.

Bahsettiğim kuru kalabalıktan değilseniz söylediklerimden alınmanıza hiç gerek yok. "Heaa benle bir derdi yokmuş" diyerek geçiverin. Bence kelimesini çok sık kullanmak istemedim ama "şu şöyledir, bu böyledir" netliğinde konuşsam bile bunlar benim kişisel görüşlerimdir. Belki hiç doğruluğu yoktur. Benim sanrısal ve paranoyakça tespitlerimden çıkardığım hayali bir gerçeklikten bahsettiğimi varsayabiliriz bile. "Ulan gerçek değilmiş yeaa, zamanımı çaldı sikik" şeklinde küfür etmek serbest.

"Yav bu ünlülerden ne tad alıyorsunuz anlamıyorum.
Sırf sizi anlamak için her hafta zibilyon tane ünlüyle
buluşuyorum. Hala anlamadım"
Bu varsayımsal gerçeklikte, bahsettiğim kuru kalabalığın benim lafımı dinlediği, ütopik, varsayımsal bir gerçeklik hayal edelim. Ünlülük=Başarılılık önermesinin değil Başarılılık=Ünlülük (yani tüm ünlüler başarılı zannedilmeyecek, herkesin kıstasları olacak) önermesinin tamah edildiği bir gerçeklik olacak bu. Çünkü aslında ünlülük diye bir kavram yok, sadece başarılılık var. (Yine bu kurukafaların sosyal medyaya kalitesiz vine videoarıyla tecavüz etmelerinden anlaşılabileceği gibi, aslında, ayyuka çıkmış bir gerçektir. Ünlülük aslında "çok kişi tarafından bilinmektir." Ama öteki yaygınca kullanılan yanlış bir anlam ise "farklılık." Farklılık=Ünlülük zannediyorlardır ve onların tabiriyle fenomen diye bir ırk oluşmuştur. Başarılı olmak isteyen insanlar da ünlü olmak isterler pek tabii, ama bu ürünlerinin takdir görmesini arzuladıklarındandır. "Fenomenler, ünlü olmak için ortaya koydukları şeyler takdir gördüğü için ünlü olmuşlardır. Yani amaçlarına ulaşmış, başarılı olmuşlardır. Aslında çok net insanlarmış lan. Dur ben bunları idol alayım" derseniz tabii ki bu yolu tercih edebilirsiniz. Ama sizi takdir eden insanlar hep sizin gibi insanlar olacağından farklılık da kalmayacak, kendi sesinize benzeyen sesler arasında boğulacak ve takdir edilmenin önemini unutacaksınız. Bu da sizi bencil ve egoist insanlara dönüştürecek. Aaa, dönüştünüz bile mi? Tebrikler, fenomen kelimesinin defalarca yanlış kullanılmasına sebebiyet verdiğinizden dolayı hatalı bir işlem yürüttünüz ve kapatılacaksınız. Heh, heh. Ben en iyisi bu vine üzerine, yani ünlülük sevdası üzerine ayrıca bir şeyler yazayım. Olur da yazarsam bu yazıyı okumanı isteyeceğim orada, öyle öngörüyorum. Çünkü ünlülükle kafayı bozmuşum belli ki, belki de dudakların aldığı şekil yüzünden, tam bilemiyorum. Ünlülük yazmaktan kelimenin anlamını siktim attım resmen. Ama ünlülüğün ruhuna aykırı olmayan bir şey, çok kullanıldığı için illallah dedirten şeydir zaten ünlüler.).

Komedyenlik örneğinden devam edersek: zaten bu kalabalık terk eylediğinde, komediden eşşek yüküyle para kazanma ihtimali çok düşecek. Öncelikle siz gelmediğiniz için zaten döner sermaye küçülecek. Ayrıca başarılı çok fazla komedyen ortaya çıkmış olacak. Sektörün kazandığı para birçok komedyen arasında fair&square bölünecektir. Hem sektöre renk gelmiş olacak, daha fazla insan izleme olanağı oluşacaktır. Böylelikle komedinin tanrısal vergi istemediğini farkeden gençlerin önü açılacak, size de çok sevdiğiniz o sert eleştiri hakkı doğacaktır. Kim bilir, yeri gelecek bazı komedyenler mainstream bulunabilirken bazı komedyenleri sevmek hipster'lık olacak. Bak herkes mutlu. (Zaten bu hipster'lık ihtiyacıyla büyüyen gençlerin sektöre yeşil ışık yakacağını hissediyorum.)

Ama olay aslında insanlığın en büyük yaralarından biri. Biliyorum asıl derdiniz işin potansiyel parasal boyutuyla. Para demek güç demek, o halde komedi de potansiyel bir güç demek. Cem Yılmaz'ın suçu bunlar hep. Adam çünkü hem ünlü hem başarılı, nadir bir kombinasyon. Bazı insanlar (benim varsayımsal gerçekliğimde tabii) "Ulan herif bizle dalga geçe geçe paranın amına koydu. O halde böyle toplumsal bir travmanın önüne geçmek için komedyen adaylarına düşman kesilmeliyim" mantığıyla da hareket ediyor
"Abi at gözlüğü çok mainstream yea"
olabilirler. Bu at gözlüklü sığırlar (bu sefer nadir olmayan kombinasyonlardan) yüzünden dalga geçmek ile espri yapmak arasındaki farkı anlamak resmen yetenek istemeye başladı.

Bir insan sahnede sizinle dalga geçmek için hepinizin parasını gasp edecek, çıktığı her sahnede size koyun muamelesi yapacak. Böyle orço bir insanın komedyen olması gerçekten mümkün mü? Olsa olsa başbakan olur (I love olacak o kadar mizahı)

Not: Seni parantez manyağı yaptığım için özür dilerim ama beni tanısan konuşma dilimin de böyle parantezlerle bölündüğüne şahit olursun. Bu akıcı olmayan tarzıma katlandığın için teşekkür ediyorum.

19 Kasım 2013 Salı

Gençlik

Bugün ekşisözlükte okuduğum bir entry'nin de etkisiyle iyiden iyiye dev bir sosyoloji deneyine Türkiye Cumhuriyeti'nin denek olarak dahil olduğuna dair düşünceler oluştu kafamda. Halkının bu kadar gariplik, bu kadar bir günün bir günü tutmadığı açıklamalarla, balığa döndürüldüğü bir ülke var. İsviçre gibi bir ülkenin kontrol grubu olduğu bu ortamda akıl sağlığını koruyabiliyor mu bu ülke bakalım, şeklinde bir deney. Sevgili başbakanımızın hep sahne sanatlarına gönül verdiğini ama bu işin okulunu okumaktansa kasıp başbakan olmayı ve herkese sesini duyurabilmeyi tercih ettiğini düşünüyorum. Daha kolay geliyor belki de böylesi. Sevgili Gülse Birsel'de bir köşede yazdığı yazıda, bu konuya değinmiş ve "Bir rockstar'a benziyor. Sevenini daha çok sevindirecek, sevmeyenini daha çok kızdıracak sansasyonel şeyler yapıyor"a yakın şeyler beyan etmişti. Daha önce aklıma geldiğini vurgulayarak kendisine son derece katılıyorum.

"Hassiktir aklıma cinsellikle alakalı espri gelmiyor"
Ayrıca özellikle 92-93 sonrası doğan nesilde gözlemlediğim bir şey var "cinsellikten çok bahsedince tabu yıktım zannetmek." Cinsellik üzerine kaliteli olmayan, ama içinde bol bol cinsel organ geçen sulu espriler yapmanın "Biz artık cinselliği aşmış durumdayız mınakiyim" mesajını içerdiğini zannetmelerinden kaynaklanır.
Tabu yıkmak istemeniz gerçekten çok güzel, bu iyi niyetinizden dolayı hepinize birer posta kayacağım (hani aştınız ya) kunteper canavarı misali. Ama tabu aşmak zannedildiği kadar kolay bir şey değildir, dengeyi çok iyi tutturmak gerekir. Yapılan bir araştırma homofobik ve düz (straight) erkeklerin bir arada bulunduğu bir gruba gay pornosu açmaktan ibarettir. Bu deney sonucunda, düz erkeklerin %10-15'i uyarılırken homofobik erkeklerin %69'unun uyarıldığı gözlemlenmiş.

Bakın arkadaşlar "Cinselliği aşmamış olma fobisi"ne karşı bu şekilde bir savunma sporu geliştirdiğinizin farkındayım. Lakin uzakdoğuda daha güzel savunma sporları var, İpman bu sporlardan biri. Ayrıca cinsellikten konuştuğumuz kadar sevişseydik şu anda dünyayı prezervatif şirketleri yönetiyor olur, dünyanın yüzeyini 8 kere kapatacak kadar insan doğar, ve gelgitler nedeniyle tsunamiler meydana gelirdi. Evet yeri geliyor ben de çok cinsellikten bahsediyorum, ama bu benim aşırı aşmış olmamdan kaynaklanıyor.

Tüm bunlar olmadığına göre kafamızı daha fazla bulandırmadan önümüzdeki sekslere bakalım.

Ayrıca, esrar içmeyi bir bok zanneden gençlere isyanımı sürreal, analitik, ironik, sarkastik bir dille eleştirdiğim şu çalışmama bir göz atın.

Araştırmacı tecavüzcü
Ve yine ayrıca; "Bir köpek adamı ısırırsa değil, bir adam köpeği ısırırsa haber olur" şeklinde hesapta
haberciliği özetleyen cümlenin 21.yüzyıl Türkiye versiyonunu açıklıyorum "Bir adam bir kadına değil, hatta ne biri, 10 adam bir kadına tecavüz ederse değil, bir kadın bir adama tecavüz ederse ("tüh beceriksiz, tecavüz edemediğin gibi, edilmişsin" mantığıyla), (adam) ceza alır"

Sevgiler...

Saygılar...

Öpücükler...

Görüşürüz...

Önce sen kapa...

Haaayıııır, ben daha çok seviyorum...

Gelirken nutella almayı unutma...

16 Kasım 2013 Cumartesi

İşte o tarihi an!!!

Sevgili okur, sigarayı bıraktığım o tarihi ana tanık olmalıydınız. Sigaranın bütün pezevenkleriyle ayrı ayrı savaştım (çay, bira, can sıkıntısı vb.) ve şu anda en azından bir sigara içerim gibi dışarı çıkmak için hiçbir mazeretim kalmadı. Tasarrufa giderek, giderek küçülen beynim ve kokmuş taşaklarımla hizmetinizdeyim.

Huzurla uyumalık yatağın masrafı
(aynı zamanda yatağın kendisi)
Çok paraya sahip olmadığım için, çok zengin olursam ideallerim hayallerim ne olurdu tam tahayyül edemiyorum. Lotonun çok devrettiği zamanlar adeta ezbere habercilik sistemiyle harekete geçilip "Para size çıksa ne yapacaksınız?" sorusu döner televizyonda. Ev, araba, okul (okumak değil, okul açmak) dışında bir cevap çıkmaz genelde. En basitinden "Dünyayı gezmek" ya da "ölmeden önce yapmam gereken 1001 şey listemi yerine getirmek" şeklinde cevaplar duymak istiyor insan. 1001 okul açmak dışındakiler tabii, listelerin biraz ilginç ve yaratıcı olması yeğdir. Okul açmak ne lan ayrıca? Halihazırda olan bir okulu satın alsana...

Benim mesela yatmadan önce 100 fırça darbesi, aman, ölmeden önce yapılacak 1001 şey listemde 1001 şey yok daha. Çoğu için güzel paralara sahip olmam gerektiği aşikar. Listeye koyduğum şeylerden biri yerçekimsiz ortamda sevişmek. 

Malzemeler: Bir adet yerçekimsiz ortam (bunun için Malzemeler: bir adet NASA ile gerekli mailleşme, bir adet pazarlık "saati bir milyon dolara bırakıyor musun? ayağımız alışsın") ve seninle aynı hayali paylaşan bir adet partner.

Hazırlanışı: Neyi hazırlıyorsun anlamadım ki? Ama her neyse çok zor olacağı kesin. Yer çekimi yoksa çekicilik de bitmiştir. Bitmiş demektir.

"Amerikan başkanı benim y.rrağımı yesin. Ehehe...
Şaka lan, hüstın, bağla hadi bağla, ne diycekmiş bakalım"
Neyse işte, bunun hayalini kuruyorum ara ara. Ayrıca şu videoyu izledikten sonra NASA'ya çok büyük fiyat biçtiğimi düşünmeye başladım. Adamlar resmen itlik soytarılık peşinde, ayrıca o nasıl zevke gelmek lan. Herif nasıl eğleniyor yaptığı deneyde belli değil. Bence NASA yerçekimsiz ortamı bulduktan sonra araştırmalarında inanılmaz yavaşladı, çünkü işi iyice taşşağa vurmuşa benziyorlar. Ama bence haklılar da bir yandan. Uzaya çıkmış adamsın sen düşünsene. Dünya problemleri gözüne nasıl gözükür. Ayrıca yerçekimsiz ortam da çok eğlenceli bir yere benziyor.


12 Kasım 2013 Salı

Sağa sola gerekli talimatları vermek

Evet, başbakan.

Geçen Uykusuz dergisinin Kaç Yıl Oldu? adlı, Fırat Budacı tarafından hazırlanan, köşesinde hatırlatılan şu hadiseye zamanında hakkıyla gülememişim. Çok hoşuma gitti ya. Bu kadar bilmemek olur sevgili okur. Adam herhangi bir şeyi kiralamanın ingilizce karşılığını rentacar zannediyor. Bunu lütfen "Başbakanın her yaptığı da gözünüze batıyor. Dalga geçmek için yer arıyorsunuz. Başbakanımızı yedirtmeyiz" mantığıyla algılamayın. Biliyorum, adam cevap vermek zorunda hissediyor kendini. Ama bu hadise benim başıma gelse mutlaka anlatırdım. Dayının biri de sorsa bunu, komik lan. Kaldı ki başbakansın diye her boktan anlamana gerek yok. "Olm tamam, bir başbakan olarak görev tanımımda tesisleri gezmek, AVM açılışına katılmak, bir yerlere çağırılmak ve konuşma yapmak var. Ama kafam almıyor belli bir saatten sonra çocuklar. Siz bana dravdan
gösterin, ben he deyip geçerim." gibi mi? Kiralamak de be adam, Türkçen mi eskiyecek.

Buradan bir insanın bilgisizliğiyle dalga geçmenin ne kadar yanlış olduğuna geçelim. Önce size üşengeçliğimin düşünce yapıma etkisinden bahsedeyim; ben bir şeyin bir şeye benzerliğini yakaladıktan sonra öteki benzerliklerini düşünmeye üşeniyorum. Bir tespit mizahı olarak listeleme yapmaya üşeniyorum, konsept mizahı istemiyorum açıkçası. Konu gözümde daha ben yazarken eskiyor, o yüzden atladığım hususlar olabilir, bunu kafanıza takmayın. Neyse

Bazen önce Stephen Hawking gibi taşaklı bir şey olayım,
nasıl olsa sahnede o kadar fiziğin, matematiğin arasında
ne söylesem gülerler diye düşünüyorum. "Nasıl olsa
güldürme maksatlı çıkmıyorum, size ilim irfan öğretmek
için çıkıyorum oraya" mantığıyla izleniyor çünkü.
Profesör olduktan sonra espri yapmak daha kolay gibi.
Bir insanın bilgisizliğiyle dalga geçmek. Benim farkettiğim bir kaç mizah anlayışı var insanlarda (Şaka maka komedyen olucam diye işin teorisine çok girdim ya. Sikicem, kafam bunaldı resmen. Sonra niye kendimi eğlendiremiyorum). Bunlardan birisi şaşırma üzerine kurulan mizansen (altını çizerek söyleyebiliyorum, ne güzel) şeklinde tanımlanabilir. "Abi geçen gün bir adam gördüm, otobüsün ortasına lönk diye sıçtı" diyerek insanların yüzüne şaşkın ifadeyle bakma. Sadece olayı anlatarak, senden, onunla aynı şekilde eğlenmeni bekleme şeklinde örneklendirilebilir. Şimdi, dedim ya üşeniyorum, aslında diğer günlük komediler buna çok yakın. Şaşırmadan ziyade diğer duygular kullanılabiliyor tabii, gerginlik, sinirlenme, aşağılama (a.k.a bilgisizliğiyle dalga geçme). Sadece bazıları araya serpiştirdikleri espriler ve güzel anlatım teknikleriyle seni onun komik olduğuna ikna ediyor (bkz: Cem Yılmaz). Bilgisizlikle dalga geçmek yanlıştır demiştim, ama ne yapıcaz lan? Her bilmeyene öğretecek miyiz? O zaman sıkıcı iyiler gibi oluruz. Gerçi aslen onun bilmemesiyle değil, biliyormuş gibi davranmasıyla dalga geçiyoruz. İyi kıvırdım hea.

Son olarak, Türkçede ama ile cümleye başlayabilmek çok güzel bir şey. İngilizce y.rrak gibi bu konuda, afedersiniz. İlla bir cümlede herşeyi açıklayıp net olacaksın. Ulan belki işin bir felsefesi var, ve ben bunu bir sonraki cümlede uzun uzun açıklamak istiyorum.

Amma velakin öyle değildir. Herkesin hakkı bidir.

10 Kasım 2013 Pazar

Birayla Bir Ay Geçer mi?

Bak ne buldum sabah sabah, eskiymiş gerçi ama olsun bilmiyorsundur belki. Ayrıca hemen çok güzel bir şarkı paylaşayım senle. Sabret ve dinle, çok güzel bir saksafon solosu seni bekliyor.


Sana da olmuyor mu bazen, sahnede yapacağın bir esprinin birebir aynısının karikatür versiyonunu görüyorsun. Resmen bütün hevesin kaçıyor o espriyi yapmak konusunda. Birebir aynısı lan. Gerçi seviniyorsun da bir yandan, önceden yakaladığın için o espriyi.

Bir kızın kıvrımlarına bakarken fotoğrafımın çekilmesi en büyük korkularımdan biri oldu. Gerçekten gün içinde çok yakaladığın güzellikler olmuyor, ve yakaladığın anda da etrafta bir kayıt makinesi var mı diye kontrol edemiyorsun. Ama artık kesin vardır şeklinde hareket etmek lazım, bilgisayardaki webcam'den bile geriliyorum lan. Tabii ki kendime vakit ayırdığım anlarda geriliyorum

Geçen gün sahne aldım 10 dakika Volkan Kantoğlu'ndan önce.

Bunları bir ay önce dedim resmen. 10 ekimde yaşanmıştı bu sevgili okur. Arayı kapatmak için hayatımı anlatmak istiyorum sana. Ortaya kaliteli bir ürün koyma merakım yüzünden yazamıyordum sana. Ortalıkta çok kaliteli mizah yazıları var ve bunlar beni kısım kısım kıskandırıyor. Blog yazıyorum lan, neden kaliteli bir ürün ortaya koymaya çalışayım ki diye düşünmeden edemiyorum. Sonuçta benim de sorunlarım var, ben de ben yalnızken kimse sevişmesin istiyorum.

Evet, 10 dakika sahne aldım. Aslında pek keyifliydi, benim için çok eğlenceliydi. Şık diye geçti o 10 dakika. (Ya al paylaşayım senle, senden mi sakınıcam sevgili okuyan kesim). Sonra tekrar sahneye çıkmadım. Bir ay geçti resmen, ama yeni bir şey yazmadığım ve aynı 10 dakikayı sergileyeceğim için çok sıkıntı, daraltı yaşadım bu hususta. Hatta bu iş biraz da beni tembelliğe sevk etti. Tembellik. Benim en büyük günahlarımdan biri, daha önce farklı bir şey olduğunu iddia etmiş olabilirim. Özür diliyorum.

5 gün önce, salı günü falan. Serkan Yılmaz'ın önünde 10 dakika çıkacaktım tekrar old city comedy club sahnesinde. Ama bir gittim 10 dakika kala, 2 kişi var lan sadece. Ben de çalışmadığım, eşeklik edip tembelliğe vurduğum için iyicene gerildim. Zaten daha çok ekmek yemem lazım, o kadar çok eksiğim var ki dedim. Nasıl olsa zorlayan yok ya, kaçtım o gün sahneden sevgili gözleri satır okurken öpülesice, resmen topuklarım götüme vura vura kaçtım. Sonra aslında bu işin ne kadar zor bir iş olduğuna başkalarını ikna ederken buldum kendimi. Kendim çünkü senelerin aşındıramadığı bir denyo ve dev bir yalancı olduğum için, asla ikna olmuyordum. Suçlunun kendim olduğunu bile bile ancak böyle yaşayabilirim, bir de oyun oynayarak.

Çılgınlar gibi bilgisayar oynadım sevgili okurcagil. Arkham Origins diye bir oyun çıkarmışlar sağolsunlar. Bu Arkham serisinin hastası olduğum için ona sardırdım, hatta eski diğer iki oyunu da, sevdiğin bir kitabı tekrar okumak gibi, tekrar oynadım. Bu sırada tabii ki beynim patatese döndü. "Ben eskiden nasıl düşünüyordum lan?" noktasına geldim. Uğraştığım çok az iş var ama bunların bana öğrettiği bir şeyi sana tavsiye babında aktarmak istiyorum.

Sahnede "sahnedeki adam"dan bahsetmek itici duruyor. Ancak sahne ile ilgili bir ders vermiyorsan. Yazarken, yazmak hakkında yazmak da aynı zamanda ucuza kaçmak oluyor. Yazar arkadaşlara tavsiyedir (evet ben de yapıyorum bazen, ama blog yazıyorum dediğim gibi. Kaliteli olmak isterim tabii ki ama, ucuzcu yetiştirildik, orası ayrı). Aynı şekilde düşünmek hakkında da düşünmeyin arkadaşlar. Yoksa benim gibi boka sararsınız.

Zaten düşünen insanlarsınız, anın tadını çıkarın.

Ayrıca,"kızlı erkekli kalmayın" diyeceğine "korunmadan sevişmeyin" diyen bir başbakanımız olsa keşke dilekleriyle konuşmamı kapatıyorum.